2 Aralık 2007

and that poor girl who waited in the rain to meet me, not you baby


görüyorsun değil mi sevgili günlük, iki satır yazdım diye hayranlarım nasıl ilgi alâka gösterdi hemen. demek her gün yazsam kendilerinden geçicekler. onları fazla ihmal etmeye gelmez, çekip giderler sonra. böyle birbirimizin yüzüne bakar dururuz ikimiz.
sana bu noktada elveda diyorum sevgili günlük, çünkü birazdan okurlarıma hitaben yazmaya başlayacağım. alınma hemen.
bugün yine contemporary'den bahsedeceğim sanıyorsanız yanılıyorsunuz. papaz her gün pilav yemez. gidip görseydiniz. ancak istanbul dışındaki günlük okurları için özel bir iltimas geçebilirim. başvurularını direk bana yapabilirler.
bugün kendimi sokaklara vurdum. baktım hava pırıl pırıl, güneşli. insanın içini ısıtan tozanlı istanbul güneşi altında kadıköy'den moda'ya, ordan kalamış'a ve nihayetinde fenerbahçe'ye yürüdüm. kulağımda rufus, dön babam dön. bu rufus da insanı bi hüzünlendiriyo bi neşelendiriyo. çok fena. neyse. fenerbahçe parkı'nda oturup kitabımı okudum. sonra da gerisin geri kızıltoprak'a yürüdüm.
bu arada kızıltoprak'tan kalamış'a inen sokakların birinden geçerken kendimi paris'te hissettim. galiba rüştiye sokak'tı. çok güzel bir ışık vuruyordu soldaki binaların üzerine. böyle yatık yatık, yumaşacık. evler de iddiasız, 60'lar 70'lerden kalma gibi ama temiz paktı. paris'in göbeğinde diil de biraz dışındaki sokakları andırdı nedense. belki bu yıl paris havası alamayışımdandır. belki de o anda rufus 'i'm leaving for paris' diyordu hatırlamıyorum şimdi.
bugünkü durum bundan ibaret.

2 yorum:

mehmet bizansbeyi dedi ki...

şu Rüştiye sokağını çok merak ettim doğrusu...

Adsız dedi ki...

kim etmez ki, bu yorumlar, bu duyarlılık, bu hüzünle karışık yaşama sevinci karşısında...